11 Ağustos 2010 Çarşamba

18 Temmuz 2010 Pazar

zümrüd-ü anka

"Ağır ağır ve tok bir sesle konuşmaya başlamış.
-Ben kuşların efendisiyim. Kaf Dağı’nın ardında yaşarım. Herkes Kaf Dağı’nı çok uzaklarda ve ulaşılmaz zanneder ama O çok yakındır. Sen delikanlı, sen kalbindeki iyilikle Kaf Dağı’nın ardına uçarak geldin. Yılanın sözüne bile inanan, hiddetine gem vuran bi delikanlısın. Sen benden iki hediyeyi hakettin. Küçük veliaht;
-Ben senden iki hediye istemem, demiş. -Ben gergef işleyen kızı benim eşim yapmanı isterim.
Kuşların efendisi tok sesiyle kahkaha atmış. Yer gök onun gülüşüyle çınlamış.
-Gergef işleyen kız bir melikedir. Büyük suyun öte yanında oturur. Aşkınla çağırırsan onu, suyun üstünde yürür gelir. İşin sırrı nasıl çağıracağını bilmende.
-Nasıl çağıracağım peki?
-Deniz kenarına gideceksin. Avazın çıktığı kadar bağıracaksın ama sesin çıkmayacak. Gönlünün sesiyle bağıracaksın.
Gel gergefini gerde gel.
Gel kollarını gerde gel.
Yüze yüze gel.
Sonra kuşların efendisi Zümrüd-ü Anka demiş ki;
-Unutma gözle görünen ve gözün göremediği iki evren vardır. Göz hem doğruyu söyler, hem de insanı kandırır. Göz zahiri görür, ama kalpde batını. Batını gözünle asla arama, bulamazsın. Oğlan gözlerini kocaman açmış, dinliyormuş. Şaşkınlıktan ve korkudan konuşamıyormuş. Kuşların efendisi devam etmiş.
-Sana iki hediye vereceğim, demiş ve kanadından rengarenk iki tüy kopartmış oğlana uzatmış. Oğlan şaşkın, tüyleri almış.
-Bu tüyleri sakla ve zor duruma düşmeden de sakladığın yerden çıkartma. Başın derde girince bu iki tüyü birbirine sürt. Ben geleceğim. Bütün derdine derman olacağım. Veliaht elindeki iki rengarenk tüye bakakalmış. Kuşların efendisi;
-Bu iki tüy kardeştir. Biri olmadan diğeri bir hiçtir.
-Gergef işleyen kız ne olacak?, diye sormuş oğlan. O an heryeri çınlatan bir kahkaha duyulmuş.
-Bu genç adam altın gibi bir kalbe sahip, demiş Kuşların efendisi. Ve kanadını bir savurmuş oğlan uyuyuvermiş, kanadını bir kez daha savurmuş Kaf dağı’nın ardına uçuvermiş. Genç veliaht da gözünü sarayın bahçesindeki havuzun başında açmış. Bir de ne görmüş; havuzun başında dünyalar güzeli gergef işleyen kız. Veliaht tek kelime edemeden, kalakalmış. Kız oğlanın gözlerinin içine bakmış ve billur gibi sesiyle şarkı söylemeye başlamış. Sonra birlikte saraya gitmişler. Kırk gün, kırk gece düğünleri yapılmış. Ölene kadar mutlu, mesut, huzurlu yaşamışlar..."

20 Mayıs 2010 Perşembe

etrafta

Orada hep bir hareket.
Takarım olmadık şeylere.
Noktaları severim.
Giderim gelirim.
Bakarım ki değişmemiş.
İsteklerim azdır.
Belki de istektir sadece.
Ummadıklarım baş yarar.
Sinirlenirim içten içe.
Göz yumamam bazen.
Ellerimi koyacak yer bulamam.
Sıkılırım.
Daralırım.
Terk ederim.
Biterken başlayabilirim.
Gurur sevmezken gururluyumdur.
Elimden geleni belki de yapmıyorumdur.
Elimden geleni yaparken de sonuç değişmez.
Bildiklerim önümü açmaz.
Daha da kapatır.
Bilmediğimde kızarır bozarırım.
Öğrendiklerim içime sinmez.
Uzatırım.
Şarkıları kesemem.
Atamam kenara hiçbir şeyi.
Severim.
Sevmeseler de severim.
Güneşi uğurlar.
Biramı içerim.
Ve.
Yine kafam güzel olmadan.
Sararım.
Sadece.
Kendime.
Nokta

29 Nisan 2010 Perşembe

yapamıyorum

takip edemiyorum. sıkıştım.

15 Nisan 2010 Perşembe

Şimdi yönlendirilecek bir yer bulunacak size.

İnternette hangi sayfaya bir şey yazarsan gerçek sanılıp yanlış anlaşılabilir.
Cık cık.

Nasıl istersen öyle olsun.

Kendiliğinden yazılanlar yazılmadı bu kez.
Hazırlanmıştı.
Seçilmişti söyleyecekleri.
Evet, tak tak tak...
"İşte bu!" diye bağırdı.
Onun için sadece zafer olamazdı.
Bunlar için belli zaman aralığı seçti, yazdı.
Anlamadığımı diline getirdi durmadan.
Sen anlamadığımı anla, tamam.
Fakat fark etmedim mi sanıyorsun.
Ne hala soktun kendini
Ahh yazık.
Yüzündeki değişimleri görmeden gördüm.
Göz kenarında birikenleri...
Ben söylemem,
Sen anla.
Sen ağla.
Haklısın.
Ben
Dediğin gibiyim.
Sen anla.

14 Nisan 2010 Çarşamba

bakma bana öyle
durmaksızın yazarken sana yazamıyorum bir tek.

16 Mart 2010 Salı

nerede kalıyor?

Hangi tarafımdan bakıyorum acaba.
Gözlerimi kısarakta baksam bir anlam çıkaramıyorum.
Herkes bir şeyleri çok iyi anlıyormuş.
Meğer bir tek ben farkedememişim.
Onlara göre de her şey güzelmiş aslında.
Meğer bir tek ben tadına varamamışım.
Yolları uzunken kestirmeden girebilmişler sokağa.
Meğer bir tek ben köşede saatlerce beklemişim.
Meğer benmişim odalarının her bir köşesinde sineye çekilen,
Ağlayamamayı anlamlaştıramayan,
Yorulduğunda daha da hızlı koşan,
Düşmemek için dengesini kontrol altında tutan,
Elleri titrediğinde rahat davranma zorunluluğunda kalan.
Meğer
Benmişim
Giderken gitmediğini farkeden.
Şimdi ben,
Neyin ne tarafında kalıyorum,
Bilmiyorum.


25 Şubat 2010 Perşembe

Citroen C3

Reklam filmi güzel fakat basın ilanı "nasıl ya?" dedirtiyor.

23 Şubat 2010 Salı

yaz.

didascalie@windowslive.com

21 Şubat 2010 Pazar

Geriye dönüş


İyi ki o'na rasladım
İyi ki o'na rastladım
Bellonalanmak lazım
İyi ki o'na rastladım

Durun.
Bu Peri Kızı'nın yeni bir slogana ihtiyacı var.

18 Şubat 2010 Perşembe

Kaçıncı kez oluyor

Defalarca kanadı.
Ara ara durdu.
Sarıp sarmaladım fakat nafile...
Ne yapsam olmuyor.
Biraz hareket etsem diğer tarafa doğru akıyor.
Denge denen şey neydi peki?
Neydi benim beceremediğim?
Ya da
Bulamadığım çözümler neredeydi?
Çivi çiviyi söküyordu.
Ben hala aynı yerde duruyordum.
Asılmış şeylerin ağırlığını da umursamıyordum artık
Yük binmiş bir kere.
Etkisiz.
Biraz katıksız olabilir miyim?